Kaunos, Köyceğiz Gölü'nü Akdeniz'e bağlayan Dalyan Çayı'nın (Calbis) sağ kıyısında, Dalyan Kasabası'nın hemen karşısındaki Çandır Köyü'nün sınırları içindedir. Döneminde bir liman kenti olan şehir, Dalyan Deltası'nın oluşması nedeniyle bugün deniz kıyısından uzaklaşmıştır
Kent,denizden 152 m. yüksekliğindeki Akropolis ile onun güneybatısındaki, yüksekliği yaklaşık 50 m. olan Küçük Kale'nin ve bu iki yüksek tepenin kuzeybatı eteklerinin oluşturduğu, denize bir dil gibi uzanan yarımada üzerine kurulmuştur. Arkaik ve Erken Klasik Çağlar'da Kaunos, Akropolis ve Küçük Kale'nin sırtlarından geçen sur ile Agora'daki Çeşme Binası arkasında uzanan sur arasındaki çanak içinde bulunuyordu.
Stoa'nın bulunduğu bölge ise, YÖ 5.yüzyılın başlarından itibaren, özellikle dinsel mimari için kullanıma açılmış olmalıdır. Çünkü, Kent'in her iki akropolünü Sivrihisar Tepesi ve Balıklar Dağı'na bağlayan berzah üzerine, en erken Hekatomnidler Dönemi'nde yayıldığını görüyoruz. Bu dönemle birlikte Kaunos, artık daha çok teraslar üzerine inşa edilmeye başlanmıştır. Takip eden dönemlerde, önceki teraslar onarılarak kullanılmaya devam ederken, yeni ve büyük teraslar da inşa edilmiştir. Üzerinde Agora ve onun bir parçası olan Stoa'nın yer aldığı doğal düzlükler, Liman çevresi boyunca dar bir alanda uzanmaktadır.
Yazılı belgelerde ilk kez Pers savaşları sırasında (İÖ 546) adı eçen Kaunos antik kentin yeri ilk olarak 1842 yılında İngiliz Arkeolog Hoskyn tarafından belirlenmiştir. Hoskyn, Dalyan'daki harabelerde bir halk meclisi tableti bulmuş, bu tablette yazılanların çözülmesiyle buranın Kaunos olduğu ortaya çıkmıştı. Kentteki arkeolojik kazılar, Baki Öğün başkanlığındaki bir Türk ekibiyle ilk kez 1966 yılında başlatılmıştır. Baki Öğün'ün 2001 yılında vefatından sonra proje başkanlığını Cengiz ışık üstlenmiştir.
"...İonya'ya başeğdiren Harpagos, Karyalılar, Kaunoslular ve Likyalılar üzerine yürüdü..." (Herodot 1,171). Bu pasaj, İÖ 6. yüzyılın üçüncü çeyreği içindeki Pers savaşları sırasında Kaunos'un tarihi coğrafyası ve siyasi önemi hakkında bizi bilgilendirmektedir: Karya ve Likya bir çok şehirleri ve köyleri içine alan geniş bölgelerdir ve Kaunos ismi, burada bu iki önemli bölge arasında ayrı bir bölge adı olarak geçmektedir. Bu da, Kaunos'un o zamanlar kendine bağlı şehirleri ve köyleri de içine alan ve kendi adını taşıyan bir bölgenin merkezi olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Kendilerinin Grit'ten geldiklerini söyleseler de, kentin kurucuları yerli Anadolu insanıdır. Çünkü, dilleri, adet ve görenekleri yanında, kendilerine öz tanrıları ile komşularından ayrılmakta ve Anadolu'nun bir başka yerli halkı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kaunos'u kuranların yerli Anadolu insanı olduğu, arkeolojik buluntularla belgelenen onun yerel isminin farklılığı ile de ortaya konulmaktadır: Kbid. İÖ 4. yüzyılın sonlarına kadar kullanımda kalan bu ismin, daha İÖ 6. yüzyılda Kaunos olarak geçmesi, kentin Hellenler tarafından kolonize edilmesinin hemen ardından, diğer Anadolu kentlerinde uyguladıkları gibi, yerli isminin değiştirilmiş olmasıyla açıklanabilir.
Kent'in Hıristiyanlık Çağı'nda da uzun ve önemli bir tarihi geçmişi vardır. Geç Antik Dönem'den başlayarak Orta Çağ'ın içlerine kadar Doğu Roma ve Likya Kilisesi Eyaleti'ne bağlı kalmıştır. Kent, iki Bişof ile temsil ediliyordu: Kalkedon Konsül Belgeleri ve Epiphanieus, bir Basilieos ve bir Antipatros'tan Kaunoslular'ın bişofu olarak bahseder. Bu dönemle birlikte kent artık iki isimle anılmaktadır: Kaunos-Hagia. Gittikçe bir köy hüviyetine giren Kaunos, 13. yüzyılın üçüncü çeyreğinden itibaren bölgeye hakim olan Uçtürkler'in, 15. yüzyılın başlarından itibaren ise Menteşoğulları'nın idaresindedir.
Byblisin Gözyaşları -Kaunos'un Kuruluş Efsanesi
Apollo'nun oğlu olan Karya Kralı Miletos'un ikizleri olur. Erkeğe Kaunos, kıza ise Byblis adı verilir. ikizler, büyüdüklerinde Byblis, erkek ikizine aşık olur. Bu aşk, kardeş sevgisinin çok ötesindedir. Ancak ikizinden karşılık bulamaz. Bu yasak aşkı öğrenen kral, oğlunu ülkesinden kovar. O da kendisini sevenlerle birlikte gider ve Lidya sınırındaki, şimdiki Dalyan'ın karşısında kendi adını taşıyan kenti kurar.
Byblis'e ne olmuş? İşte orası hüzünlü. Gördüğü hakaretlere ve sevdiği kardeşinden ayrı kalmaya çok üzülen Byblis, pınarları kuruyuncaya kadar gözyaşı döker ve sonunda bir kayadan atlayarak canına kıyar. Efsaneye göre, Dalyan'da bir labirenti andıran kanallar, Byblis'in gözyaşlarından oluşmuştur.
Romalı Tarihçi ve Şair Ovidius'a göre, Kaunos'un kuruluşuyla ilgili efsane şöyledir:
Byblis Kaunos'a aşık olur. Byblis, Kaunos'a bir mektup yazarak duygularını dile getirir. Kaunos ise Byblis'in duygularını öfke ve tiksinti ile karşılar. İkizini bir daha görmek istemeyen Kaunos, kendisini sevenlerle birlikte babasının ülkesini terk eder. Kaunos'a gelerek, kendi adıyla anılan kenti kurar. Byblis ise karşılıksız kalan sevgisi yüzünden hayatına son vermek isteyerek, yüksek bir kayanın üzerinden dendisini atar. Ama Nympheler (su perileri) Byblis'e acır ve onu bir pınara dönüştürür. Byblis'in gözyaşları nehir olur çağlar durur.
İşte böyle hüzünlüdür Kaunos'un kuruluş efsanesi.
1940'lı yılların sonlarına kadar Dalyan ve çevresinin sıtma tehlikesi altında bir bölge olduğu bilinmektedir. Bu yıllarda yapılan sivrisinek mücadelesi ile burada sivrisineklerin değilse bile, sıtma hastalığının kökü kazınmıştır. Bu demektir ki, Kaunos, bütün tarihi boyunca sıtma hastalığının ıstırabını çekmiştir. Kabullenmeseler de, Kaunoslular'ın kendilerine 'hastalıklı' dedirtecek kadar 'yeşil benizli' olmalarının nedeni, bu sıtma hastalığı olmalıdır. Bu ıstırap ve kabullenemeyişi, Hellenistik Çağ'ın arp ustalarından Stratonikos'a mal edilen küçük bir öyküden öğreniyoruz: Stratonikos, Kaunos sokaklarında 'yeşil benizli' insanların yürüdüğünü gördüğünde, "insanların ömrü de yapraklarınkine denkti." diyerek düşüncelerini belirtmiştir. Kent halkı kendileriyle alay edildiğinden yakınınca, şikayeti bu defa: "...Orada, etrafta cesetler dolaşırken, bu kente hastalıklı diyerek, o denli küstah mı olmalıydım;.." diye yanıtlamıştır (Strabon XIV, 651.3.). .
Kaunos'ta nereleri ziyaret edebilirsiniz?
Engebeli bir araziye kurulu antik kentte, görülebilecek başlıca yapılar şunlardır: Akropol (kale ve surlar), şehir surları, tiyatro, kilise, hamam, depo, çeşme, agora, stoa ve kent içi yolları, tapınaklar ve kutsal alan, liman ve mezarlık. Bunun yanı sıra günümüze ulaşamayan askeri liman, tersaneler, spor merkezi, konutlar gibi yapılar ile henüz çıkartılmamış toprak altındaki eserler de düşünüldüğünde, antik kentin ne derece büyük ve önemli bir yerleşim alanı olduğun anlaşılır. Kendi adına para bastıran Kaunos'un bir dönem bağımsız devlet olduğu, çevresindeki Pisilis (Sarıgerme'de), Sultaniye (Köyceğiz Gölü kenarında) ve çevredeki pek çok küçük antik kentin kendisine bağlı olduğu biliniyor.Kaunos'ta şimdiye kadarki kazılarda mimari eserlerin dışında çok sayıda heykel, heykel kaideleri, sikke, amfora, alınlık (diadem), süs eşyaları, vazolar, kandiller, figürler, çanak ve çömlek bulunmuştur.
Kaunos'a ulaşım:
Dalyan'ın hemen karşısında bulunan Kaunos'a 3 şekilde ulaşabilirsiniz.
Kolay olanı, kral mezarlarının hizasından karşı kıyıya sandalla geçmek. Burada Dalyan'lı hanımların sahibi olduğu sandallar bekliyor ve Dalyan Kanalı'nda karşıdan karşıya yolcu taşıyorlar. Bu yolu seçerseniz, karşıya geçtiğiniz yerde kral mezarlarını yakından görebilirsiniz. Hatta kapı açıksa soldaki gruba tırmanabilirsiniz. Kaya mezarlarından 10 dakikalık bir yürüyüş sizi Kaunos'un üst girişine götürür.
İkinci yol ise tekne ile arkeologlar evinin yanına gitmek. Buradan 5 dakikalık yürüyüşle yine üst girişe ulaşılır.
Ücüncü yol ise tekne ile Dalyan Su Ürünleri Kooperatifi'nin büyük dalyanının yanındaki Kaunos'un alt giriş iskelesine gitmektir. Kaunos'ta gezebilecek yerleri gösteren panolar, ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiniz büfe, WC ve kafeterya bulunmaktadır. Gezmekten yorulursanız, antik tiyatronun basamak blokları arasında kök salmış asırlık zeytin ağaçlarının gölgesinde dinlenmenizi ve tarihi solumanızı öneririz.
Limanlar
Arkaik Çağ'dan başlayarak Hellenistik Dönem içlerine kadar iki limana sahiptir : Biri Küçük Kale'nin güneydoğusundaki Güney Liman; diğeri ise kuzeybatısındaki İç Liman (bugünkü Sülüklü Göl). Güney Liman, Kent'in kurulduğu dönemden başlayarak kullanılmaya başlanmış ve büyük olasılıkla da Hellenistik Çağ'ın sonlarına doğru karalaşarak, kullanılamaz hale gelmiştir. Döneminde zincirle kapatılabilen İç Liman, Kaunos'un son dönemlerine kadar hizmet vermiştir. Zaman içinde denizin alüvyonla karalaşması ve liman ağzının kapanma tehlikesi karşısında Kaunoslular, ticaret gemilerinin geçişine uygun olan Calbis (Dalyan Çayı) yardımıyla denize olan bağlantılarını hep sürdürmüşlerdir.
Akropol - kale ve kent surları
Bir kalker kayalık kütlesi olan Akropolis'in denizden yüksekliği 152 m. dir. Güney, güneydoğu ve doğu yüzü bir kaya duvarı gibi diktir; kuzeybatı ve batı cephesi ise hayli sarptır. Tiyatro'nun doğusundaki yamaçtan ulaşılan patika, antik çağlarda da Akropolis'in tek çıkış yoludur. Patika, yukarıda bir terasa açılır. Terasın kuzeyini sınırlayan garnizon binası, güneyindeki kayalık yamaç içine açılmış sarnıç ile birlikte Orta Çağ'da inşa edilmiş olmalıdır. Akropolis'in antik çağlarda da imar edildiği ve kullanıldığına işaret eden kalıntılar, daha çok zirvenin altından başlayarak batıya doğru uzanan alandaki teraslardır: Bugün siperliklerine kadar korunmuş olan Bizans Çağı teras duvarlarının üzerinde yüksekliği iri polygonal bloklarla örülmüş duvar kalıntıları; alt terasa girişi sağlayan kapının doğusunda ve biraz yukarıdaki sarnıç, daha eski dönemlerin izleridir. Zirve, batıya doğru kırılgan bir eğimle inen yalın bir kayalık tepe görünümündedir. Üzerinde nirengi noktasının bulunduğu tepe düzlüğün doğusunda, güney-kuzey doğrultusunda uzanan duvar kalıntısı ve hem güney ve hem de kuzey kenardaki blok yuvaları, zirvede 15x35 m. boyutunda bir açık hava tapınağının bulunduğuna işaret etmektedir: Gök kubbenin altında yapılan bir Basileus Kaunios Kültü.
Kaunos'taki kazıları yöneten Prof. Dr. Cengiz Işık, "Kaunos" adlı kitabında kendisini Kaunos'ta kazılara 2 şeyin özendirdiğini, bunlardan birinin kral mezarları, diğerinin ise kent surları olduğunu yazar. Surlar, Kaunos'un batısında antik limandan başlayıp, topoğrafik yapıya uyarak bazen keskin, bazen yumuşak dönüşler yaparak Balıklı Dağı'nın zirvesine kadar ulaşır. Bu surların, Kaunos'u karadan gelecek saldırılara karşı koruduğu anlaşılmaktadır. Anlaşılamayan ise binlerce yıl önce orada o surların hangi teknoloji kullanılarak yapıldığıdır. Yer yer genişliği 4 metreyi bulan surlar taşlar yontularak, birbirine geçirilerek harçsız olarak yapılmıştır. Surların yapıldığı bölge, çalışmanın zor olduğu sarp bir yerdir. Bu kayaların oraya nasıl taşındıkları, hangi teknoloji ile yontuldukları, metrelerce yüksekliğe nasıl çıkartılarak örüldüğü hala anlaşılamamaktadır. Bu surların üzerinde sadece bir kapı vardır.
Tiyatro
Akropolis'in batı yamacına oturtulmuş ve en az 5000 oturma kapasiteli olan Tiyatro, Anadolu geleneğine uygun olarak güneybatıya dönüktür. Plan olarak Hellen tiyatrolarının geleneğini sürdürür : Büyük bir bölümüyle arkasındaki yamaca yaslanmaktadır; orkestra yarım yuvarlak formdadır ve alt oturma sırasıyla aynı düzlemdedir; sahne binası alçaktır; üzeri açık olan yan girişler orkestraya dik açılmamaktadır.
75 m. çapında ve 27°'lik bir açıyla dairesel olarak yükselen seyir bölümü (Theatron-Kavea), sekiz merdivenle dokuz oturma dilimine (Kerkides) ayrılmıştır. Her bir oturma dilimi 33 oturma sırasına sahiptir. Bu sıralar, bütün seyir bölümünü yatay olarak bölen yürüme koridoruyla (Diazoma) iki kısma ayılır. Orkestraya kuzeybatıdan düzayak, güneydoğudan ana kayaya oyulmuş merdivenli yan geçitlerle (Parados) girilir. Bunların dışında, doğrudan yürüme koridoruna açılan beşik tonozlu iki geçiş daha vardır ki, bu özelliği ile yapı Roma Dönemi karakteri taşımaktadır. Orkestra'nın önüne yerleştirilmiş olan sahne binası (Skene), yan mekanlarıyla birlikte 38.5x10.40 m. boyutundadır ve zamanında iki katlıdır; ama yüksekliği hiçbir zaman tiyatronun üst seviyesine ulaşmamıştır. Sahne binasının seyir bölümüne bakan cephesi önünde, zamanında üzerinde oyunların sergilendiği yüksekçe platform (Proskenion), bir Hellen geleneği olarak Orkestraya; kanatları ise yan girişlere paraleldir.
Ölçüm Platformu
İÖ 150 yılından önce yapılmış, yalnızca üç basamaktan ibaret yuvarlak bir yapıdır : Alt çapı 15.8; üst çapı ise 13.75 m. Çok özenle tıraşlanmış ve silinmiş üst basamak bloklarının oluşturduğu düzlem üzerinde kazıma ile geometrik bir ağ oluşturulmuştur: 20 radial, 3 daire ve 16 sektör.
Kubbeli Kilise
Kilise, kentin en önemli noktasına, Roma Hamamı ile Tiyatro arasında kalan Palaestra düzlüğünün yaklaşık merkezine inşa edilmiştir. Türünün, Anadolu'daki en eski ve en iyi korunmuş örneklerinden biridir. Yaklaşık kare formundadır(14x14.5 m.) ve üç gemilidir (Nef): Orta nef kubbe; yan nefler ise tonoz örtülüdür. Kilise içine, batıdaki dar dikdörtgen bir ön odadan (Nartex), her biri ayrı neflere açılan üç ayrı kapı ile girilir, içte yuvarlak, dışta üç yüzlü olan Apsis, mermer plakalarla kaplı ana mekandan alçak bir bariyerle ayrılmaktadır. Doğu yönde, her iki yanındaki küçük şapeller, geç dönemde eklenmiştir. Birkaç kez onarılmış olan Kilise'nin ilk inşası, muhtemelen 5. yüzyılın sonları olmalıdır.
Palaestra Terası
Ölçüm Platformu ve Hamam Binası arasındaki düzlük, altında geç arkaik dönemlere kadar giden yapı katmanlarını gizlemektedir. Bunlardan en önemlisi, bugünkü Kilise altında bulunan bir kutsal alandır ki, bunun birkaç kez onarılmış teras duvarının kalıntıları, Kilise etrafında sürdürülen sondajlarla açığa çıkartılmıştır. Kuzeybatı teras duvarı kalıntısının hemen önündeki kuyudan gelen arkeolojik malzeme ve kazılarımızla açığa çıkartılan en alt seviyedeki duvar kalıntıları bu alanın İÖ 600 yıllarından itibaren genişleyerek tümüyle kullanılmış olduğunu ortaya koymaktadır. Alanın kuzeyinde, oldukça derin bir seviyede kaldırım taşlarıyla döşenmiş cadde, doğudan batıya doğru yükselerek gitmektedir. En geç İÖ 3. yüzyılın sonlarına doğru yapılan ve kent merkezini, Kaya Mezarlarının bulunduğu alandaki antik çağ mezarlığına bağlayan bu cadde, yaklaşık İS 100 yıllarında fonksiyonunu yitirmiştir.
Roma Hamamı
İmparatorluk Dönemi hamam binaları içinde en iyi korunmuş olanlarından biridir. Güneybatı-kuzey-doğu doğrultusunda ve aynı aks üzerinde iki büyük kompleks olarak tasarlanmıştır: Avlu (Palaestra) ve Ana Mekan. Yalnızca temelleri korunmuş olan avlu, 56.80x31.40 m. boyutundadır ve üç yandan birer sütunlu galeriyle çevrelenmiştir. Yalnızca karşılıklı yan galeriler odalara bölünmüştür. 58.20x28.20 m. ölçüsündeki Ana Bina, büyük salonlardan oluşmaktadır: ılıklık (Tepidarium) ve iki eğitim (Ambulacrum) salonu, orta aks üzerindeki soğukluk (Fn'gidorium) ve onun ucundaki terleme odasının (Laconicum) her iki yanına karşılıklı olarak yerleştirilmiştir; bütün bunları güneybatıda sıcaklık salonu (Caldarium) taçlandırmaktadır. Her bir salonun tabanı zamanında mermer plakalarla kaplanmıştır.
Tapınak Terası
Tapınak, agora ve limana hakim yapay bir teras üzerine kuzeydoğu-güneydoğu yönünde, IÖ. 1. yüzyılın ikici yarısında inşa edien tapınak in antis tarzındadır: Kareye yakın bir kutsal oda (Cella); önünde, yan duvarların arasına iki dor sütunu yerleştirilmiş bir ön oda (Pronaos), tapınak avlusunun etrafı, dor düzeninde bir sütunlu galeri ile çevrelenmiştir. Malzeme kıyı taşındandır ve üzerleri zamanında sıvanmış ve boyanmıştır. Avlunun (Temenos) batı ucundaki silindir bir tambur üzerindeki yazıta göre tapınak zem Soteros'a atfedilmiştir. Binanın hemen güneydoğusunda yer alan apsis, İS 5. ya da 6. yüzyılda yapılmış olan üç gemili bir kiliseye aittir.
Klasik Çağ içlerine kadar Kaunos şehir sikkesinin de amblemi olan Baitylos , Kaunos'un tanrı kralı Basileus Kaunios'un resimsiz tasviridir. Bu taşın kentte yaşayanların inanç dünyasında yeri öylesine önemlidir ki, bütün bu alandaki Yuvarlak Yapı'nın da, Tapınağın da ve hatta tek tanrılı dinin bir temsilcisi olarak Kilise'nin de kronolojik bir sıra içerisinde inşa edilmelerinin nedenidir.
Apollon Kutsal Alanı
Teras Tapınağının hemen batısında, alçakta kalan kayalık düzlük, burada ele geçirilen çok sayıdaki adak heykel kaideleri ve stellerden belli ki, daha İÖ 4. yüzyılın başlarından itibaren Roma Dönemi içlerine kadar yerel tanrı Basileus Kaunios'un kutsal bir alanıolarak kullanılmıştır . Sadece Hellenistik Dönem boyunca buranın sahibi tanrı Apollon olarak belgelenmişse de, aslında bu tanrı da yine bu yerelbaş tanrının kendisidir.
Üzerinde bugün daha çok geç dönem Kaunosluların inşa ettikleri süfli binaların kalıntıları vardır. Ancak, bu kutsal terası kuzey yönde sınırlayan beş odalı Ziyafet Binası ve bunun hemen güney batısındaki tanrıça Artemis kayalığını içine alan Temenos (Kutsal Alan; , bu alandaki eskiye giden mimari yapıların günümüze ulaşan kalıntılarıdır . Bu temenos'un tam merkezine, kayanın içine inşa edilmiş olan kült odası, bir Kaunos Kybelesi olan tanrıça Artemis içindir.
Agora
Ölçüm Platformu ve Hamam Binası arasındaki düzlük, altında geç arkaik dönemlere kadar giden yapı katmanlarını gizlemektedir. Bunlardan en önemlisi, bugünkü Kilise altında bulunan bir kutsal alandır ki, bunun birkaç kez onarılmış teras duvarının kalıntıları, Kilise etrafında sürdürülen sondajlarla açığa çıkartılmıştır. Kuzeybatı teras duvarı kalıntısının hemen önündeki kuyudan gelen arkeolojik malzeme ve kazılarımızla açığa çıkartılan en alt seviyedeki duvar kalıntıları bu alanın İÖ 600 yıllarından itibaren genişleyerek tümüyle kullanılmış olduğunu ortaya koymaktadır. Alanın kuzeyinde, oldukça derin bir seviyede kaldırım taşlarıyla döşenmiş cadde, doğudan batıya doğru yükselerek gitmektedir. En geç İÖ 3. yüzyılın sonlarına doğru yapılan ve kent merkezini, Kaya Mezarlarının bulunduğu alandaki antik çağ mezarlığına bağlayan bu cadde, yaklaşık İS 100 yıllarında fonksiyonunu yitirmiştir.
Stoa ve Aphrodite Kutsal Odası
Agora alanını kuzey yönde sınırlayan "I" formunda, 96.82 m. uzunluk ve 8.20 m. genişliğindeki tek gemili yapı, arka duvar içindeki dükkanların yokluğu nedeniyle bir gezinti Stoası'dır. IÖ 3. yüzyılın başlarında limana cepheli olarak inşa edilmiş bu bina, muhtemelen tek katlıdır. Kıyı taşından yapılmış olan üst yapı ile çatı, cephe yüzünde yine aynı malzemeden kesilmiş 44 sütun tarafından taşınmaktadır. Sütün, baş taban ve friz blokları zamanında sıvalı ve boyalıydı. Zemini sıkıştırılmış topraktır ve orijinal yapısında yalnızca limana bakan sütunlu cepheden girilmektedir; yan girişler sonraki dönemde, muhtemelen Erken Roma Çağı'nda açılmıştır. Arka duvarın alttaki mermer blok sırası üzerinde yükselen duvar da yine bu dönemde örülmüştür. Çünkü, orijinal üst duvar örgüsünde kerpiç kullanılmıştır.
Stoa'nın yaklaşık orta bölümünde, arka duvarı içine muhtemelen İÖ. 1. yüzyılda açılmış bir kapı ile 12.81x9.05 m. ölçüsündeki büyükçe bir odaya girilmektedir. Zemini mermer plakalarla kaplı olan odanın arka duvarı önünde yüksekçe bir podyum yer almaktadır. Kazılarımız sırasında bu podyumun hemen sağ yan kenarında, tabanda parçalar halinde ele geçen mermerden yuvarlak bir sunak, zamanında bu podyum üzerinde duruyor olmalıydı. Sunağın gövdesi üzerindeki merkezi figürlerden birinin, kucağında kanatlı bebek taşıyan tanrıçanın kimliği bellidir: Aphrodite Euploia. Bu tanrıça, bir liman kenti olan Kaunos için de çok büyük önem taşımaktadır. Çünkü, yüklerini alıp limandan ayrılmak üzere olan gemiciler, "iyi yolculuklar ve bol kazançlar" temennilerini tanrıça Aphrodite Euploia'ya bu kutsal oda içinde sunmaktaydılar.
Çeşme Binası
5.36x8.02 m. temel ölçüsündeki bina, İÖ 3. yüzyılın başlarında görkemli bir teras duvarı önüne yapılmıştır; cephesi Agora'ya yöneliktir ve yan duvarlarının uzantıları arasında iki sütun yer almaktadır. Duvarların iç yüzünde, döşeme ve parapet bloklarında görülen çeşitli aşınmalar yanında, inşasına yönelik yuvalar ve de arka duvarın cephe yüzüne açılmış iki farklı formdaki çörten ağızları, bu çeşme binasının zaman içinde geçirdiği plan değişikliği ile Kaunos halkına yüzyıllar boyu hizmet verdiğini göstermektedir. Binanın bugünkü durumu, son evresine aittir: parapet öne çekilerek hazne büyütülmüş; sular arka duvara monte edilen muhtemelen aslan başlı beş çörtenden akmaktadır; parapet önünde, her iki yanda ahşap birer yalak vardır; kadınlar testilerini parapet üzerindeki çörtenler altında dolmaya bırakıyordu. İS 1. yüzyıla kadar kullanılmış olan orijinal planında ise, parapet daha geride, yaklaşık ortasındadır. Böylece hazne daraltılmış ve önde insanlara gölgelik sağlayan bir mekan yaratılmıştır; sular, arka duvarın ortasında, tam orta aks üzerindeki tek bir çörten ağzından boşalmaktadır; kadınlar, parapet önündeki basamağa çıkıp ellerindeki testileri havuza daldırarak suyu alabiliyorlardı.
Monopteros
Küçük Kale'nin kuzeybatı eteğinin önündeki dar düzlükte inşa edilmiştir. İki ana bölümden oluşmaktadır: Üç basamaklı ve yaklaşık kare planlı bir alt yapı üzerinde (7.80x7.85 m.), sekiz sütun tarafından taşınan 5.30 m. yüksekliğindeki yuvarlak bir üst yapı. sütunların kuşattığı içteki yuvarlak kutsal mekana (Cella) her yönden girilebilmektedir. Kazılarımız sırasında açığa çıkartılan kadın heykelleri, zamanında sütunlar arasına; bugün Köyceğiz meydanını süsleyen aslan ise, köşelerden birine yerleştirilmiştir. Bu şekliyle yuvarlak yapı, İÖ 1. yüzyılda büyük ihtimalle bir mezar anıtı olarak hizmet vermiş olmalıdır.
KBID
Kaunos kelimesinin Helencede bir anlamı yoktur. Likya yazıtlarında Kaunos'tan Ksibde adıyla söz edilir. Kaunos çevresindeki diğer kentlerdeki yazıtlarda ise Kaunos'un adı Kbid olarak geçer. Aslen Bodrumlu olan tarihçi Heredot, Kaunosluların kendilerini Giritli olarak tanıttıklarını ama kendisinin bunların yerli halk olduğuna inandığını söyler. Heredot, Kaunosluların yaşam tarzı ve dil olarak Karya'nın etkisinde kaldıklarını, ya da tersi olduğunu söyler. Gerçekten de Kaunosluların dili Karcaya benzemektedir. Alfabeleri de Karcayla uyumludur. Sadece 5 harfleri farklıdır. Yakın zamana kadar Karca çözülemediği için Kaunosça da anlaşılamamaktaydı. Kaunos kazılarını yürüten Prof. Dr. Cengiz Işık, Karcanın ve Kaunosçanın şifrelerinin çözülmesini Kaunos adlı kitabında şöyle açıklıyor: "1996 yılı Temmuz ve Ağustos ayları, Kaunos öreninde araştırmalarını sürdüren bizler için anlamlı günlerdi. 30 yıllık dönem geride kalmıştı çünkü. Bu özel kazı mevsiminin bir festival ile kutlanılması hazırlıkları sürerken, bir armağan da Kaunos'un kendisinden gelmişti bize: Karca ve Grekçe olarak iki dilde yazılmış bir stel. Öyle bir armağandı ki bu, yalnızca arkeologları heyecanlandırmakla kalmamış, özellikle dilbilimcilerini kendine ulaşabilme yarışı içine sokmuştur." Grekçe bilindiği için bu stel sayesinde Karca ve biraz farklı olan Kaunos dili de çözüldü.Dil çözülünce Kaunosluların kentleri için "Kbid" adını kullandıkları da kesinlik kazandı.
Sayfamızı Paylaşın / Share This
|